14 Nisan 2011 Perşembe

ISSIZ EV & CİNAYET ŞARKILARI



ISSIZ EV
Dünyanın unutulmuş uzak bir köşesinde, yakınlarda kimselerin olmadığı yıkık bir eve gelen Laura ve babasını zorlu bir gece bekler. Elinde sadece bir fener vardır, bi de elinden hiç bırakmadığı orak. Gecenin ilk saatlerinde evin üst katından gelen garip sesler... Babasını vahşice kaybeden genç kızın işi kolay değildir.
Tek planda geçen bu film, 1940’lı yıllarda Uruguay’da yaşanmış bir olaydan esinlenilerek çekilmiş.
Aslında, bu tarz gerilim filmlerini festival dışında izlemek aklıma bile gelmez. Filmin sonunda ise en azından bu anlamsız vahşetin gerekçesi vurgulanmış. Ne kadarına inanırsınız bilemem ama şiddetin bile beslendiği bir kaynak vardır. Gerilim-korku severseniz, tek planla çekilen çalışmaları, kaçırmayın ama benim gibi kırk yılda bir böylesi bir tercihiniz oluyorsa, düşünmeyin bile. Hatta, ismini bile unutun.

CİNAYET ŞARKILARI

Kanada’nın oldukça sakin bir yerinde, ne zamandır rastlanmayan bir polisiye vaka gerçekleşir. Mennonit cemaatinin kendi içinde akıp giden sakin yaşamlarına dahil olan bu yabancının ölümündeki süreçte, polis memurunun gel-gitleri de önemlidir. Tam da, hayatından şiddeti silip atmaya söz vermişken...
Yönetmenin de film sonunda sorulara verdiği yanıtlarda olduğu gibi bazen birşeye vurgu yaparken ondan hiç söz etmemek gerekir. İsmi üstünde ritmik kilise şarkılarıyla dolu, coşkulu bir çalışma. Hatta giderek cinayet örgüsünü bile geride bırakıp, insani arınmaya yönelir.
 İzlenesi ve bundan sonra yaptığı çalışmaları takip edilesi bir yönetmen daha eklendi listeye.
Tesadüfen aynı güne denk düşen cinayetli ve karanlık filmler... Neyse, diğerleri de aynı olacak değil ya... Elbet, insanoğlunun neşeli hallerine de yönelen yönetmenler olmuştur bu festivale gelirken. Göreceğiz, ümitliyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder